Gözyaşı, Söylenti ve Soruşturma Gölgesinde Tarsus
Tarsus Belediye Meclisi’nin son oturumu, alışılmışın dışında bir tabloya sahne oldu. Meclis salonunda alınan kararlar ya da yapılan teknik sunumlar değil, Belediye Başkanı Ali Boltaç’ın duygusal çıkışının yer aldığı döktüğü gözyaşları gündeme damgası vu

Selahattin Özbozkurt
sonmanset@gmail.com - 05322664652Tarsus Belediye Meclisi’nin son oturumu, alışılmışın dışında bir tabloya sahne oldu. Meclis salonunda alınan kararlar ya da yapılan teknik sunumlar değil, Belediye Başkanı Ali Boltaç’ın duygusal çıkışının yer aldığı döktüğü gözyaşları gündeme damgasını vurdu.
Gözyaşlarına hâkim olamayan Boltaç, kamuoyunda son zamanlarda yoğun şekilde dile getirilen “CHP’li belediyelere operasyon” iddialarına dair konuşurken, ailesine duyduğu kaygıyı ve yıpranmışlığını açıkça ortaya koydu.
40 yılı aşkın süredir bu satırların yazarı olarak Gazeteciliği “Omurgalı” bir şekilde yapan, aklını, kalemini ve vicdanını kiraya vermeden mesleğini edebiyle sürdüren bir Gazeteci olarak Tarsus’un siyasi tarihinde, kamuya açık bir meclis toplantısında gözyaşı döken bir belediye başkanına rastlamadım.
Ancak Türkiye genelinde genellikle muhalif belediyelere yönelik soruşturmalar, kayyım atamaları ve tutuklamaların ardından gelen söylenti dalgası, yerel yöneticiler üzerinde ciddi bir psikolojik baskıya dönüşmüş durumda. Tarsus da bu atmosferin dışında kalamıyor doğal olarak.
Şunu net ifade etmek gerekir: Yolsuzluk yapan, kamu kaynaklarını kötüye kullanan herkes, kim olursa olsun, hangi siyasi partiden olursa olsun hukuk önünde hesap vermelidir. Ancak henüz yargı süreci tamamlanmamışken, medya ve çeşitli kanallar üzerinden bir yargısız infaz havası estirilmesi de doğru olmasa gerek.
Aynı şekilde, kamu görevi yapan herkesin de şeffaflık, hesap verebilirlik ve denetlenebilirlik ilkesine bağlı olması bir zorunluluktur.
Tarsus Belediyesi ile ilgili gerek bir önceki Haluk Bozdoğan yönetimi ve gerekse şimdilerde Ali Boltaç yönetimiyle ilgili zaman zaman çeşitli iddialar kamuoyuna yansıdı, yansıyor. İhalelerden doğrudan teminlere, personel alımlarına ve çıkarılmalarına, belediye hizmetlerinden kaynak kullanımına kadar uzanan bu iddialar karşısında halkın bilgi talebi vardır ve bu da son derece doğaldır. Belediyenin de bu talepleri yok saymadan, açık ve net şekilde kamuoyunu aydınlatması gerekir.
Bu noktada, gazetecilerin rolü de hatırlanmalıdır. Gazetecilik sadece güzelleme yapmak değildir. Gerektiğinde eleştirmek, sorgulamak, varsa yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını belgeleriyle kamuoyunun bilgisine sunmak da Gazetecinin asli görevidir. Bu noktada belediye başkanlarının ve yöneticilerin, gazetecilerin yazdıklarını sadece bir saldırı gibi değil, toplumdan gelen bir uyarı olarak görmesi gerekir. Gazeteciyi kendine muhalif gibi görmek, eleştiriyi düşmanlık saymak, yöneticinin sağlıklı karar alma sürecini zedeler.
Zira Basın; demokrasinin, yerel yönetimlerin ve halkın vicdanıdır. Eleştirinin susturulduğu yerde şeffaflık değil, sis çöker.
İşte bu nedenledir ki özelikle Belediye Başkanları, Milletvekilleri, partilerin il ve ilçe başkanları fırsat yarattıkça Gazetecilerle bir araya gelmeli ve bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi noktasında karşılıklı diyalogla sorunları tartışmalı, sorulara belgeleriyle yanıt vermelidir.
Tarsus gibi tarihi ve kültürel mirası güçlü bir kentte, vatandaşların beklentisi polemik değil, hizmettir. Duyguların değil, liyakatin öne çıktığı, söylentilerin değil, açıklık ve güvenin hâkim olduğu bir yönetim anlayışı; hem kent için hem de yönetenler için en hayırlı olanıdır.
Sonuç olarak, Belediye Başkanları halkın verdiği sorumluluğu taşırken, Gazeteciler de halk adına sorar, sorgular ve gerektiğinde uyarır. Bu denge korunursa, şehirler büyür, herkesin birbirine olan güveni artar, demokrasiler güçlenir.