Burak Özdil: "Seçimlere Kendi Adaylarımızla Gireceğiz"
Burak Özdil: "Seçimlere Kendi Adaylarımızla Gireceğiz"

NESLİHAN ÖZBOZKURT
STRATEJİKHABER.COM- İYİ Parti Tarsus ilçe Başkanlığınca Tarsus Su Sesi'nde düzenlenen Basın toplantısında, 2024 yılında yapılacak yerel seçimlere Mersin genelinde İYİ Partinin kendi adaylarıyla seçimlere gireceklerini belirterek, gündemi değerlendirdiler.
Partili yöneticiler, partililer ve bir önce ki dönem ilçe Başkanı Daniyel Mercan, Milletvekili adayları Mehmet Yunus Seven ve Esin Erkoç ile eski ilçe Başkanı Daniyel Mercan, Kardiyoloji uzmanı Dr. Ahmet Kalmış, Ortopedi uzmanı Levent Alpaltaş, İl Başkan yardımcısı Enver Fidanoğlu ile ilçe yöneticilerinin de hazır bulunduğu toplantının açılış konuşmasında İlçe Başkanı Burak Özdil, şunları söyledi:
“14 Mayıs seçimlerinde iktidar; pandemiden depreme, ekonomik krizden berbat idareye kadar pek çok zorluğu yaşamasına karşın, iktidarda kalmaya devam etti. Biz muhalefet olarak ülkemizi daha iyi yönetebileceğimize milletimizi ikna edemedik.
Her şey neticesiyle ölçülür demişler. 14 Mayıs seçimlerinin üzerinden 3 ay geçti. Ve fakat aradan geçen bu üç ayda milletimizin hayat kalitesinin daha iyiye gittiğine dair bir netice göremiyoruz.
Örnek vermek gerekirse Mayıs ayında yani seçim öncesinde 18 lira olan akaryakıt bugün 38,7 liraya, 19,5 lira olan dolar bugün 27 liraya, 18,5 lira olan şeker 27 liraya yükseldi.
İktidar artan bütçe açıklarını halka yüklediği ağır faturalarla kapamaya, adeta komünist bir devlet gibi her geçen gün obezleşen, hantallaşan, bürokratikleşen devlet mantığı ile çözme arayışına girişti. Dolayısıyla akaryakıt ve dolar örneğinden hareketle sizlerinde tecrübe ettiği üzere daha pek çok üründe fahiş zamlarla, katlanan enflasyonla karşı karşıya kaldık.
Mayıs ayında tozpembe hayaller çizen iktidarın bugün baktığınızda pembesinin gittiği geride sadece tozunun kaldığı görülüyor. Hem de 3 ay gibi kısa bir zamanda.
O nedenle seçimi kaybetmiş olmakla birlikte seçim öncesinde dile getirdiğimiz eleştirilerin yerli yerinde durduğu hatta ülkemizin daha da kötüye gittiği inkâr edilemez bir gerçek.
Bana göre demokrasi okuma yazma işi veya bir kültür birikiminin sonucu değildir. Bana göre demokrasi insanın; idrak, sağduyu ve vicdanı ile ilgilidir.
Bazılarına göre Demokrasi demek seçim demektir. Seçim demek millete müracaat etmek demektir. Milletin aklına başvurmak demektir. Peki, aklın nesine müracaat edersiniz? Tefrik ve temyizine başvurursunuz. Yani ayırma ve seçme kabiliyetine gidersiniz. Millet hürse, ortam hürse, millet doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıracak dirayeti gösterir. Millet yanılmaz. Her zaman doğruyu yapar.
Milletin doğruyu yapacağına dair şüpheye düşüyorsanız, daha baştan demokrasiyi reddetmiş olursunuz. Bu nedenle milletin akl-ı selimine ve vicdanına güvenmelisiniz. Nitekim biz de öyle yapıyor, gücümüzü aldığımız milletimizin ferasetine güveniyoruz.
Milletimiz mahkûm değil hâkimdir. Hâkimin önüne yani Milletin önüne dosya koyacaksınız. Hâkimin kendisi yani Milletin kendisi dosya açmaz. Davacı yani muhalefet olarak Milletin önüne yani hâkimin önüne dosya getireceksiniz. Davalı yani iktidar kendisini Millete karşı savunacak. Hâkim yani Millet bir onu dinleyecek, bir diğerini ve bir karar verecek.
Bir mahkeme düşünün davacı yani muhalefet bir konuşuyor, davalı yani iktidar bin. Davacı bir doğru söylüyor, davalı bin yalan söylüyor. Davacı bir şahit buluyor, davalı binlerce yalancı şahit. Mahkemenin var olması milletin yani hâkimin doğru karar vermesi için tek başına yeterli olmuyor. Burada savunma hakkının olması, özgür muhalefetin de mevcut olması şart oluyor.
Uluslar arası pek çok bilimsel analiz gösteriyor ki ülkemizde rekabetçi otoriterlik mevcut. Yani ülkemizde seçimler var, sandık var. Fakat sandığa giden demokratik yollar olabildiğince tıkalı. Yani demokrasi biz de her geçen gün bir sandık tiyatrosuna dönüşüyor. 4 sene de bir sandıkta oy vermeye demokrasi dedikleri bir demokratik olmayan düzen doğuyor. Basın hür değil. Mahkemeler hür değil. Üniversiteler hür değil. Sivil toplum hür değil.
14 Mayıs seçimleri işte böyle bir sürecin içinden geçerek sonuçlandı. Dolayısıyla milletimizden şikâyetçi değiliz. Başarısızlığı sadece bu bozuk siyasal sisteme de bağlamıyoruz. Ve fakat içinde bulunduğumuz durumunda iyi tahlil edilmesini basınımızdan rica ediyoruz.
Sonuçta demokrasiyi işleten bana kalırsa kamuoyudur. Yani sizin, basınında içerisinde yer aldığı yapıdır. Biz muhalefet olarak kamuoyu tarlasına olabildiğince çok tohum ekeceğiz. Ve bu tohumların sonuç vermesi için çaba harcayacağız. Mutlaka netice alacağımıza da inanıyoruz. Çünkü biliyoruz ki kötüyü yaşatmak mümkün değildir.
Sonuçta Rahmetli Demirel’in dediği gibi politika imkân sanatıdır, mucize yaratma sanatı değildir. Zira mucize politikanın işi de değildir. Biz elimize ne geçerse o zeminde ve o imkânda siyaset yapıyoruz.
Seçimlerden öğrendiğimiz bir şeyi bundan sonraki süreçte daha fazlaya yapmaya devam edeceğiz. Bizler muhalefetin görevini irşat, yani aydınlatma olarak görüyoruz. Onu yapmaya çalışacağız. Millete gideceğiz. Yılmadan. Usanmadan. Bıkmadan. Millete anlatacağız. Millete yol göstereceğiz. Başka çaremiz yok. Milleti ikna etmek biz siyasetçilerin sorumluluğu.
Şuna yürekten inanıyoruz; millet bize oy verdiğinde akil, vermediğinde cahil olamaz. Milletin sağduyusunu kazanmak biz siyasetçilerin görevi. Milletimizde er geç bizi anlayacaktır.
Sultan Ahmet’te dilenip, Ayasofya’da sadaka dağıtmaya kalkan bu iktidar, ülkemizin sorunlarını kalıcı şekilde çözmekten uzaktır.
Kalıcı çözümle ne demek istiyoruz? Müsaadenizle burayı biraz daha açayım. 14 Mayıs seçimlerine damga vuran ve bugün en az ekonomi kadar kamuoyu gündemini işgal eden bir mesele var ki o da Suriyeliler.
Geçici koruma statüsündeki bu insanlar iktidarın hesapsızca giriştiği Suriye savaşının ülkemize çıkardığı ağır bir fatura. Bugüne kadar milyarlarca dolar para ülkemizin kalkınması yerine bu insanlara aktarıldı. Sayıları on milyonları bulan bu misafirler ülkemiz için bir insani yardımdan çok daha fazlası, bir insani göçten ziyade giderek bir işgal görüntüsüne dönüştü. Özellikle kültürel uyumsuzluk iki millet arasındaki geçimsizliği artırıyor. Artan güvenlik sorunları bu geçimsizliği tırmandırıyor.
İktidar 14 Mayıs seçimleri öncesinde bu soruna dair etkili çözümler üreteceğini ifade etmiş, milletimizin en azından bir kısmının sağ duyulu desteğini almıştı. Oysa bugün bu mesele odağında ciddi hiçbir kalıcı çözüm girişiminin olmadığını görüyoruz. Muhalefet olarak bize düşen görev uyarmak.
Türkiye bu mesele odağında giderek aşırıcı bir duyguya doğru yöneliyor. Türk siyasi tarihi incelendiğinde pogrom olarak kabul edilebilecek eylemlerin yaşandığı acı tecrübelerimiz var. 21. Yüzyılda adımızı demokrasi adına kara leke olacak bu olaylardan uzak tutmak, milletimizin huzur ve güvenliğini sağlamak bu zamanların en önemli iktidar sorumluluğu olduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca ülke gündemimizin kötüleşen ekonomi gibi çok daha önemli konularının konuşulmasını ve tartışılmasını engelleyen bu meselenin çözümü her şeyden önce geliyor. Çünkü bu mesele adeta milletimizin sağduyusunu zedeliyor. Milletimiz açısından sorunları arasındaki öncelik sıralamasını bozuyor. Siyaseti hizmet odağından koparıp, popülizm çukuruna itiyor. O nedenle özetle biz bu meseleyi sıfır ırkçılık duygusuyla ele alıyor, yüz de yüz geri gönderme ilkesiyle yaklaşıyor, sorunun ivedilikle ve kalıcı şekilde çözümünü bekliyoruz.
Konuşmamın bu aşamasında müsaadenizle yaklaşan yerel seçimler üzerine de bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Yerel yönetimler demokrasinin ilk basamağı, millete hizmetin en yakın birimi olması açısından çok önemlidir. Genel iktidara giden yol, yerel iktidarda gösterilecek performanstan geçer.
Bu sözün en iyi örneği birlikte yol yürüdüğümüz değerli dava adamı, tecrübe abidesi sayın Burhanettin Kocamaz’ın 20 yılda Tarsus’ta yaptıklarıdır. Onun eser siyaseti ve hizmet belediyeciliği Tarsus halkında hiçbirimizin tartışamayacağı bir teveccühle karşılanmış ve o dönemki partisinin yükselişinde hatırı sayılır bir katkı sunmuştur.
Kocamaz başkanımızın örneğinden hareketle yerel yönetimlerde başarılı olmak bizim için öncelikli bir hedeftir. Yaklaşan yerel seçimlerde bizlerde Tarsus’ta belediye başkanlığına talibiz. Biz seçimlere renk katmaya değil milletimize seçenek olmaya geliyoruz.
Bakıldığında birileri 25 bin oyla Tarsus’ta seçim kazanma iddiamızı siyasetçi sloganı olarak görebilir fakat biz bu görüşe esastan karşıyız. Çünkü Tarsus seçmeninin partizan duyarlılığının düşük olduğunu biliyoruz. Son kertede Tarsus seçmeni sandığa gittiğinde vicdanıyla oy veren bir seçmen. Belediye seçimlerinde aday profilinin oy vermede etkili olduğu bir seçmen. Biz seçmenin güvenini kazanabileceğimize ve bu belediyeyi yönetebileceğimize inanıyoruz.
Biz bu seçimde halkımıza diyoruz ki;
AK Parti gelmesin diye CHP’ye mecbur değilsin.
CHP gitsin diye MHP’ye mahkum değilsin.
Biz varız. İYİ Parti var. İYİ Seçenek var.
Rahmetli Demirel’in deyimiyle siyaset daha iyiyi bulma yarışı. Biz Tarsus’ta sorunlarına çare üretilemeyen kırsalın derdine talibiz.
Kent içi ulaşımdan, kentsel dönüşüme, yeşil alandan, kültür devrimine sosyal adaletten eğitim ve sağlığa kentli Tarsus’un meselelerine talibiz.
Ekonomik krizle gitgide yoksullaşan Kürtün’den Türk’üne, Alevi’sinden Sünni’sine herkesimden mağdurun yalnızlığına talibiz.
Savrulan bir belediyeye karşı, yönetilen bir belediyeye talibiz.
Eylemleriyle iktidar olacak, icraatlarıyla muktedir olacak güçlü bir başkana talibiz.
Verdiği sözlerle yaptığı işler arasında uçurum olan bir başkana karşıyız. Tutarlı bir başkana talibiz.
Biz bu seçimlerde gücü Tarsus halkının iradesinden almaya talibiz. İktidar gücünü; görünen ya da görünmeyen yapılarla paylaşmaya karşıyız.
Vesayet altında bir başkana, gölgelerde kaybolmuş bir başkana, karanlıklara saklanmış bir başkana karşıyız.
Biz oy hakkına gölge düşürmeye karşıyız. Sadece halkına hesap veren bir başkana talibiz. Halkının oyuna sahip çıkan bir başkana talibiz.
Hayal kırıklığı belediyeciliğine, hayalci belediyeciliğe, sadece ama sadece hayal satan bir belediyeciliğe karşıyız.
Biz vizyon belediyeciliğine, eylem belediyeciliğine, eser ve hizmet belediyeciliğine talibiz.
Bizler Cumhuriyetin 100. Yılında Aziz Atatürk’ün bizlere emanet ettiği gibi demokrat, vatansever, kalkınmacı, laik bir belediye hizmeti üretmeye talibiz. Herkesin belediyesi olmaya talibiz.
Bilge Kağan yazıtlarında kendilerine yer bulan; açları doyuran, çıplakları giydiren, yoksul milleti zengin kılan bir belediyecilik vizyonuna talibiz.
Biz daha iyi bir belediyeciliğe talibiz.
Emin olun bu söylediklerimin birer slogan olmadığını, Tarsus yerel seçimlerinin iki parti mahkumiyetine, üç denklem bilinmezliğine sokulamayacak kadar basite indirgenemeyeceğini, iktidarından muhalefetine tüm partilerin ciddi bir rekabete hazır olması gerektiğini vurgulamak isterim.
Kararı verecek olan halkımız olacak. Biz de halkımızın güvenini kazanmak için son dakikaya kadar yüreğimizi ortaya koyacağız.
Açıklamalarımdan da anlaşılacağı üzere aksi bir durum olmadığı sürece seçime kurumsal bir ittifakla hazırlanmıyoruz. Biz ittifakımızı;
Unutulan kırsalla, hakkı yenen kentliyle, yoksullaşan ve yalnızlaşan kitlelerle, gelecek arayan gençlerle, güvenlik arayan kadınlarla, park isteyen çocuklarla, hürmet bekleyen yaşlılarla, destek bekleyen üreticilerle yapacağız.
Biz ittifakımızı Tarsuslularla yapacağız. Ve bu seçimlerde İYİ bir seçenek olacak. Fark yaratacağız. Farkla alacağız.
Hepinize katılımlarınız dolayısıyla teşekkür ediyor. Sözü il başkanımıza bırakıyor, sorularınızı bekliyorum.”